Türkiye uzun zamandır ekonomik, sosyal ve çevresel sorunların birikimiyle ağır bir tabloyla karşı karşıya. Yaşam maliyetinin yükselmesi, akaryakıt fiyatlarının neredeyse haftalık değişmesi, su kriziyle kapımıza dayanan yeni bir gerçeklik ve belirsizliği süren sosyal güvenlik tartışmaları… Hepsi aynı anda, toplumun bütün kesimlerini etkileyen bir basınca dönüşmüş durumda.
Bugün geldiğimiz noktada sorunların tek bir başlık altında toplanması mümkün değil. Ekonomi, iklim, şehirleşme, sosyal politikalar — hepsi birbirine geçmiş, biri çözümsüz kaldıkça diğerinin yükü ağırlaşıyor. Örneğin su krizi sadece tarımı değil, büyük şehirlerdeki hayatı da tehdit eder hale geldi. Aynı zamanda halkın en temel ekonomik beklentileri bile sürekli erteleniyor; ücretliler, emekliler, gençler ve iş arayanlar kendilerini sürekli bir geçim mücadelesinin içinde buluyor.
Asıl tehlike, bu sorunların giderek “normalleşmesi”. Oysa bugün yaşananlar geçici bir dalgalanma değil; Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bir dönüm noktası. Eğer uzun vadeli, sürdürülebilir politikalara yönelinmez; günü kurtaran kararlar yerine kalıcı çözümler üretilmezse bu eşik, bir sonraki krizin kapısı olacak.
Türkiye buhranın eşiğinde… Ama hâlâ zaman var. Yeter ki sorunun büyüklüğünü kabul edip cesur bir yenilenme iradesi ortaya konulsun. Çünkü bir ülkeyi uçuruma sürükleyen de, ayağa kaldıran da aynı şeydir: Doğru zamanda doğru kararlar.
Yorumlar